Etiket: psikanaliz
-
Bekleyiş
Resimlerinde, algının ve ifadenin bireyselliğini bize seffaflaştiran ekspresyonist ressam Leo Putz’tan bir resim. Bekleyiş her zaman umut içermez. İnsan başına gelecek olumsuzlukları da bekler. Belki daha çok bekler. Sürekli ‘kötü bir şey olacak’ diye beklemek, zamansallığını her zaman sınamak zorunda olan insan için belli bir güven sağlar. Bekleyişin içeriğine hakim olmaya çalışır. Green ‘olumsuzluk kapasitesi’…
-
O’ Shaughnessy (1981) kişiliğin patolojik örgütlenmeleri üzerine notlarından bir kesit
Kişiliğin patolojik organizasyonlarını; ekonomik zihin kuramındaki akışın ve topografik kişilik kuramının birimlerinin , nesneyle içeride farklı birleşmeleri, birbirlerine doğru farklı karışımlarla akmaları, benzer duyumların (temelde hoşnutluk ve hoşnutsuzluk ikileminde) uyandırdığı deneyim, duygulanım süreçleriyle şekillenen bir örüntü olarak okuyabiliriz. O’ Shaughnessy (1981), organizasyonun, öncelikle “özlem duyulan göreceli bir sükunet durumuna yol açan bir sığınak yaratmaya hizmet…
-
4 farklı ‘bölme (splitting)’
Freud nevrozlarda temel olarak işleyen mekanizmayı, bastırmayı keşfettiğinde, bugün Klein’cı anlamda bildiğimiz ‘bölme’ dışarıda kalmış oldu. Bilinç ve bilinçdışının ayrımının yarattığı boşluklara dolanları incelemekten ziyade, bu karmaşık zihinsel işleyişin kişilik yapılanmasındaki yoğunlaşmış kümelenmelerini inceleyen sonraki kuramcılar, bölmeye farklı alanlardan yaklaşmışlardır. Rachel Blass, psikanalitik yazında dört ayrı bölmeden bahsedildiğini tarihsel bir bağlamda ele alır. Freud’un eserlerinde,…
-
Entelektüel Ketlenme
Klein (1931), ‘Entelektüel Ketlenmenin Gelişimine Katkı’ makalesinde 7 yaşında bir çocuğun analizine değinir. Bu olguyu obsesyonel nevrozla ilişkilendirir. Freud( 1926), ‘Ketlenme, Semptom ve Kaygı’ makalesinde ketlenmeyi özel olarak patolojik bir süreç olarak ele almaz. Ketlenme, benlik organizasyonunda işlevsizleşen bir savunma olarak veya patolojik bir işleyişin sonucu olarak ortaya çıkabilir. Freud, ketlenmeyi entelektüel faaliyet ve çalışmayla…
-
Aşağılanma; saklanmak ve gizlenmek #2
Steiner, Klein’ın paranoid-sizoid konumundaki paranoyanın her zaman yıkımı ve yok etmeyi amaçlayan bir endişe içermediğini bazen de “kasıtlı olarak aşağılanmaya dair bir korkuyu” içerdigini anlatır. Zincir olarak genellikle teşhir edilme, açığa çıkarılma ve aşağılanmaya dair bir korku olarak deneyimlenir. Aşağılanma korkusu, kişiyi farklı savunma biçimlerine yönlendirebilir. Özellikle teşhir edilmeyle birlikte görüldüğünden, saklanmaya ait savunmalar yaygın…
-
Tepkisel yalan söyleme
Tepkisel yalan söyleme ‘ ne yapsam da görünmesem’ in çabasının sonucudur. Kişiler, öteki için önemsiz olabilecek bir çok şeye karşılık yalan söylemişken bulabilirler kendilerini. Lemma bunu ‘kendini koruyan yalanlar’ olarak isimlendirir. Görünmez olmanın başka bir yoludur. İstediği gibi görünememenin veya ötekinin zihnini kontrol edememenin endişesi ile kişi kendini belli yalanlar etrafında sunmaya çalışabilir. Bazen de…
-
“kafa ağırlığı, acı hissi”* Psikosomatik hakkında
*Tevfika İkiz Freud (1916), bedende ifade edilen belirti kümelerini incelerken 4 ayrı kategoride inceler. Bunlardan, fizyolojik düzlemde en çok yankı bulan; belirgin bir organın ağrısı, acısı, sızısı şeklinde deneyimlenen ‘aktüel nevroz semptomlarında’ gelişim sürecinin sekteye uğradığından bahseder. Psikanalitik yazının içinden, belli bir gelişimsel evreye ait sorunsalın (oral, anal,fallik…) gerileme yoluyla daha ilkel bir formda yaşanma…
-
‘İnsan iletişiminin belirli türlerinden bahsetmek için neden sonik görüntüleri kullanıyoruz?’* Aktarım ve karşı aktarım
*Christopher Bollas Günlük hayatta, insan insana etkileşimlerimizin içeriğini çoğunlukla enerji, elektrik, frekans gibi kelimelerle anlatmaya çalışabiliyoruz. ‘Isınamadım, elektrik alamadım, frekansımız tutmadı’ gibi söylemlerle kendimizde olan bir şeyi ötekinde bulamadığımızı; ötekinde olanın bize olumlu olarak yansımadığını vurguluyoruz. Aslında Bollas’a göre bu temelde aktarım- karşı aktarım dinamiklerini kavramsallaştırmada yaşadığımız zorlukla ilişkili. Aktarım, insanın kendisinde olan belli ilişki…
-
Psikanalizi yazmak, Christopher Bollas’tan bir alıntı
Okuyucu, belirli bir konuyu araştırmak veya tartışmak için periyodik olarak kendi yaşam tarihimi ve kendi doğamı anlattığımı görecektir. Bunun nedeninin, belirli anlarda bir konu hakkında yazmak için, kendi kişisel deneyimimi canlandırmaya ihtiyaç duymam gerektiğine inanıyorum – bir hastayı tartışarak belirli bir kendilik durumu hakkında düşünmek yerine- içeriden bilgilenmek. Ne de olsa Freud, kendi rüyalarını ve…
-
Ayağını bastığın zemin hep kaygan olduğunda: Aşırı duyarlı bir kırılganlık tabanında yürümek
Ayak bastığı zeminin kaygan olması, sürekli bir sallantıda olmak gibi. Basıyor ama hep çok itinalı olmak zorunda, hep çok incelikle yaşamak zorunda. Yoksa düşme tehlikesi var. Ve düşüşlere çok hassas, düşmeler hep ölümden beter hissettiriyor. Düşmemek için ayağı daha sağlam basacagi bir zemin arıyor. Ama işte öyle bir zemini aramak, insanı sürekli yerinden ediyor. Bir…
-
Çalınmış hissetmek: Nüfuz ediliyorum!
İnsanın, tüm çabası ve emeği ile kendini tanımladığı bir alana; ötekinin tüm büyüklenmeci hak edişi ile nüfuz edişi, çok yorucu olabilir. Sürekli ‘içimdeki iyiyi sunarsam çalınacak, ele geçirilecek” endişesi ile birlikte nüfuz edilmiş hissetmek. İliklerine kadar ‘çalınmış’ hissetmek. Bazen hakikaten de böyle manipülatif insanlar, böyle kendilerini çok ön plana atmayan insanların değerlerini çalıp kendilerine ekleyerek…
-
Kaybetme korkusu ile ilişkide itaate motive olmak
Kişilik, çoğu zaman farklı birimlerin birbiriyle karmaşık bir örüntü izlemesidir. Bazı örüntüler, kişiyi ketleyici, gerçek olarak var olmasını engelleyici halde olabilir. Bunlardan biri de kişiyi kaybetme korkusu ile ilişkide itaate motive eden bir kişilik organizasyonudur. Ötekinin, kendi çıkarını düşünmeden kendisiyle ilişki kurma olasılığı çok düşüktür ve hatta yoktur. Kişi böyle hissettiği için ötekinden kendine gelecek…
-
Ayrılık: Ölüm gibi
Ayrılma deneyiminin ölüm gibi hissedilmesi yansıtmalı özdeşim ile okunabilir. Benliğin bölünen parçası nesneye yansıtıldığında, yansıtılanların tekrar geri gelmesini engelleyen süreçler de varsa, yansıtılan benlik parçası nesnede kalır. Nesne gittiğinde benlik parçası da onunla birlikte gider. Ölüm gibi olan acı böyle bir okuma ile anlaşılabilir.
-
Bion’un ‘zihinsel alan’ kavramı ve Winnicot’un ‘potansiyel alan’ kavramı
Winnicot; anne- bebek birliğinin ayrışmaya başlaması, bu ayrımın bir kopma olarak tamamen bir yabancılaşmaya düşmeden yaşanabilmesi için, anne ve çocuk ‘arasındaki’ geçiş nesnelerinin işleyerek, çocuğun kültürel alana girilebilmesini inşa eden bir ‘potansiyel alan’dan bahseder. Buradaki alan, bir ara alandır. Birliğin ve ayrışmanın imgeleri ile donanmıştır. Geçiş nesnesinin işlenmesi için bir alanın yaratılması; potansiyel alanın yaratılmasıyla…
-
Taklit edilme ile ele geçirilme endişesi #2
Aynı alana köklenmeye çalışan ağaçlar arasında rekabet olur. Güneş ışığına kim daha çok ulaşabilir ve ne kadar geniş köklenebilirin endişesi, ölüm-kalım meselesi olarak yaşanır. Aynı toprakta olmayan iki ağaç birbirinin varlığını daha destekleyici bulabilir. Tehdit edilme hissi ne kadar çok olursa, panik o kadar yoğunlasabilir. Benzer temalar içinde olan insanlar arasında da daha sık tehdit…
-
Utanmaktan ve alay edilmekten kaçınmanın yolları
Kendini gerçek olarak ortaya koymaktan çekilmektir. Kişi ötekinin beklentisini, arzusunu, ihtiyacını bilebilirsem, diye düşünür; o zaman eleştirilmekten, alay edilmekten kurtulurum. Çok iyi olursam o zaman utanmam, alay edilmem. ‘Aman göze batmayayım’ ın ardında var olmanın derin acısı yatmaz. Daha çok ideal nesnenin baktığı yerde olmaya çalışmanın yorgunluğu vardır. Kişi yeni bir şeye başladığında zihninde büyüklenmeci…
-
Tamam kaybolmayacak, ama nerede ‘yaşayacak’?
Ölüm dürtüsünü okurken kendiliğe ve nesneye yönelik devamlı olarak; sıcağı sıcağına ve uzaktan, soğuk savaş kapsamında bir çarpışma görüyorum. Bu hareketliliğin kendisi inorganikleşmeye yönelik. Sonra zihnime şu geldi; bu canlılığın kendisi yaşamsızlaşmaya ise arada olan yok olma kategorisine bile giremeyen boşluklar ne olacak? Winnicot’un (1971) varoluştaki uçurumlar olarak adlandırdığı boşlukları burayı biraz olsun doldurdu. İnsanın…
-
Kendini göstermeye ‘çalışmak’
Bu çaba bazı yapılar için çok zorlayıcı. Tamamen kimsenin olmadığı bir yer, düşlemin tatlı kucağında olmak demek Çünkü birileri olunca düşlemin içeriği sadistik olarak değişiyor. Sanılanın aksine bu yapıda aşağılanma çok temel bir endişe olmayabilir. Daha çok zarar görme ve manipüle edilme, saldırıya uğrama, tehlike ile karşılaşma vardır. Tehlike görme ve manipüle edilme kişiyi sürekli…
-
Parçalar birbiri ile…
Nesnenin parçaları ile benliğin parçaları farklı şekillerde ilişki kurar. Borderline iç içelik ise tamamen bir ‘yapışıklıktan’ çok temel bir ayrışmanın olduğu fakat birimlerin birbirleriyle sarmal bir yapısal düzen içinde ilişkilendikleri bir durum gibi. Sınırın etrafında iç içe daireler çizmek gibi. Burası sınır örgütlenmenin farklılaşma ve ayrışma alt evrelerinden çıktığını fakat yeniden anneye yakınlaşmaya yönelik girişiminin…
-
İnsanın yakınlık meselesi
İnsanlığın temel zemininde hem varlığa çıktığı hemen yaşadığı alan ilişkilenme olduğunda yakınlık en zor meselesi haline gelir. Yakınlığı planlamak, ayarlamak, nesnesini seçmek, seçememek, kararsız kalmak, kendi içindeki duygulanımı kontrol edememek, aşırı boca etmek, tamamen nesnesiz bırakmak… İnsan bir çok ve kendi gelişimsel pozisyonuna göre zorluğunu ifade eder. Sanatsal yaratımlarında çarpıcı biçimde, günlük yaşamında daha esnek…