Etiket: psikanalitikpsikoterapi
-
Yıkıcı savunmaların gitmelerine izin vermek
Bollas, tüm savunmaların patolojik de olsa öncelikle hayatta kalmaya yönelen çok zekice oluşturulmuş uyum mekanizmaları olduklarını belirtir. Kişi terapide tüm bu savunmalara mesafe almaya ve onların yıkıcı sonuçlarıyla yüzleşmeye başladığında kendinde bir yabancılaşma sezer. Aslında hissettiği yabancılık kendi gerçekliğidir. Bunun da bir yas süreci olur.….Kendimize ait olmayan; öteki tarafından sevilmek, beğenilmek, kabul edilmek veya onun…
-
Önbilinç tasarıları
İşlemleme, depolama, bağlantılandırma, yorumlama gibi belleğe ait tüm işlevler “göz önünde olmayan” şeylerden daha çok etkilenir. Çünkü bilincin belleği yoktur. Bellekle olan temasımız, hatırlama yani çağırma yoluyla olur. Bu daha çok önbilinç dediğimiz bir işleyiş ile mümkündür. Bunu şu yüzden ilginç buluyorum. Birincisi dış gerçekliğe en yakın ve birincil temasımız olan algıdan sonraki her süreç…
-
Anahtarları bulma
Tüm yaşam boyunca yeni bir kapı bulup düşlerimize açılmanın yollarını ararız. Bu süreçte herkesin tırmanacağı tepeleri, çıkacağı yorucu merdivenleri, uykusuz kalmış geceleri, geçmeyen günleri olur. Kapılara ulaşmak büyük bir mesele olsa da daha önemli bir sorunla karşı karşıya kalırız. Tüm yol boyunca kaybolmasın diye avucumuzda sıkı sıkı tuttuğumuz ve kapıyı açacağını umduğumuz eski anahtarlar yeni…
-
Zamanı öldürmek
Zamanı algılayışımız kendimizi ve dünyayı algılayışımızla ilişkili olduğu için öznel bir yapıdadır. Zamanın geçiş hızı, gün içinde zamanı nasıl hissettiğimiz, bellekte neleri tuttuğumuz, neleri çağırdığımız gibi meseleler öznelliğin yapısını anlamamıza yardımcı olabilir. Kişinin dünyayı algılayışını ve onunla kurduğu ilişkiyi betimleyen “kişilik örgütlenmelerinin” dünyayı algılamalarında benzer örüntüler gözükür. Örneğin sınırda bir örgütlenmenin nesne sürekliliğini sağlayacak bir…
-
Narsisistik geri çekilme ile şizoid içe çekilme
Narsisistik geri çekilmede, dünyanın kişiye yeterince destek olmadığı, kendisine uygun imkanlar sunmadığı, kendisine uygun insanlar karşısına çıkartmadığı ve kendisinin de yapabileceklerinin, potansiyelinin sürekli engellendiği süreçler hakimdir. Kişi, ona istediğini, hak ettiğini, kendinden alınmış olanı, kendine hiç verilmemiş olanı vermeyen dünya ve insanlarla karmaşık bir ilişki içindedir. Dolayısıyla aşırı bir geri çekilme ve sosyal izolasyon ile…
-
İlişki içinde kendinden vazgeçmek
Kendinden vazgeçmenin, kendini bırakmanın, kendinden umudu kesmenin çok farklı görünümleri, deneyimleri olabilir. İlişki içinde kendinden vazgeçmek derken vurgulamak istediğim, kişinin ilişkide tamamen ötekinin ihtiyacına ve isteğine odaklanarak kendi istek ve ihtiyaçlarından vazgeçmesi. Kişi ilişkide hep ötekini iyi tutmaya çalışır. İlişkideki yakınlaşma hızı, ilişkiden beklenenler, ilişkideki sorumluluklar tamamen ötekine ve ondan aldığı geribildirimlere bağlıdır. Sanki kendisinin…
-
“Ne senden vazgeçebilirim ne de sende sıkışabilirim.”
Böyle esnek bir iplikle bağlı bir ilişkilenme canlanıyor gözümde. Bir uzlaşı mümkün değil gibi. Bir tartışma, ya yakıp yıkacak ve tüm bağları koparmak zorunda bırakacak ya da hiç yaşanmayarak çok uzaktan silik bir bağı muhafaza etmeye çalışacak. Bağ neyin bağı diye merak ediyor insan. “Orda kalsın, nolur nolmaz” gibi bir emniyet ihtiyacı mı yoksa zaten…
-
İçsel hayaletler
İnsan ilişkisel bir varlık olduğu için, bedeninde hissettiklerini de hep içinde nesne ilişkisi formatına dönüştürür. Örneğin bebek, acıktığında besinin gelmesi geciktiyse, bunu nefret edildiği, ötekine çok geldiği, ona zarar verdiği şeklinde deneyimler. Dünyaya gözlerimizi açtığımızda denkleştiğimiz her şeyle ilişki kurabilmek için, onların dışarıdaki varlıklarıyla bazen bağlantılı bazen bağlantısız olarak içeriye alıp, öyle temas edebiliriz. Aslında,…
-
“Tıpkı benim gibi!” İkizlik Aktarımı
Kohut (1968), kişinin ideallerinin yıkılması ve narsisistik kırılmayla karşılaşması ile “ikizlik aktarımı’ dediği bir durumun gelişebilecegini vurgular. Çocuğun hayatta güvenle kalabilmesi için, bakımverenlerine ideal bir yerden bakması; ona en iyi bakımı verebilecek olduklarına inanabilmesi gerekir. Çocuk bunu talep eder. Eksiksiz, ilginin ve şefkatin odağında olduğu bir bakım. ‘Eksiksiz’ olmak ulaşılması imkansız olduğu için, her çocuk…
-
O’ Shaughnessy (1981) kişiliğin patolojik örgütlenmeleri üzerine notlarından bir kesit
Kişiliğin patolojik organizasyonlarını; ekonomik zihin kuramındaki akışın ve topografik kişilik kuramının birimlerinin , nesneyle içeride farklı birleşmeleri, birbirlerine doğru farklı karışımlarla akmaları, benzer duyumların (temelde hoşnutluk ve hoşnutsuzluk ikileminde) uyandırdığı deneyim, duygulanım süreçleriyle şekillenen bir örüntü olarak okuyabiliriz. O’ Shaughnessy (1981), organizasyonun, öncelikle “özlem duyulan göreceli bir sükunet durumuna yol açan bir sığınak yaratmaya hizmet…
-
“Bir konuyu biliyor olsam bile hazırlanmak için 100 saat zaman ayırırım.*”
Bu cümle bana insanın olduğu haliyle dünyaya çıkabilmesinin imkansız olmasını anımsattı. Sanki hep kendinde eksik kalan gözüne batıyor, gözünde büyüyor da, o eksiklikle ilgilenmekten ne bildiğini, nasıl anlatacağını da karıştırıyor gibi. Eksiklik, yalnızca eksiklik olarak olduğu yerde açtığı boşlukta kalmaz, kişide aşağılanmaya, küçümsenmeye yönelik bir endişeyi de uyandırır. Dolayısıyla imkansız olan, dünyaya eksik olarak çıkmaktır.…
-
4 farklı ‘bölme (splitting)’
Freud nevrozlarda temel olarak işleyen mekanizmayı, bastırmayı keşfettiğinde, bugün Klein’cı anlamda bildiğimiz ‘bölme’ dışarıda kalmış oldu. Bilinç ve bilinçdışının ayrımının yarattığı boşluklara dolanları incelemekten ziyade, bu karmaşık zihinsel işleyişin kişilik yapılanmasındaki yoğunlaşmış kümelenmelerini inceleyen sonraki kuramcılar, bölmeye farklı alanlardan yaklaşmışlardır. Rachel Blass, psikanalitik yazında dört ayrı bölmeden bahsedildiğini tarihsel bir bağlamda ele alır. Freud’un eserlerinde,…
-
Ergenliğe özgü bir alınganlık
Ergenliğin kendisine özgü gelişimsel görevlerinden biri de yeni sevgi nesneleri bulmaktır. Kişi, çocukluğunda büyük bir bağımlılık ve hayranlıkla sevdiği ebeveynlerinden ayrılmak ve birey olarak hayata karışmak için çalkantılı bir yola girer. Böyle güçlü bir bağımlılık örüntüsünden keyfi bir şekilde ayrılınamaz. Süreçsel olarak, kişi, ebeveynlerini beğenmemesi, iğrenecek özelliklerini keşfetmesi gibi, ebeveynlerinin zannettiği kadar ideal olmayabileceklerine dair…
-
Coşkunun eşlik etmediği başarı hayalleri
Bollas, çöküş fenomeninden bahsederken, bir örnek verir. Büyük bir başarıya yönelik canlı bir hayalin ardından atılan bir iki adımdan bahseder. Örneğin, işle ilgili bir hayalin ardından internette buna yönelik iş fikirleri aramak, ressam olmaya yönelik canlı bir hayalin ardından resim malzemeleri almak gibi. Bu, insanın hayatında düşlemlerinin eylemlerini yönlendirmesine tipik bir örnek olabilir. Bir çok…
-
İhtiyaçlı gözükmekten utanmak; her şeyi kendim halletmeliyim
Bebek, ihtiyaçlarını şiddetli bir mahrumiyet hissederek talep eder. Kohut, bebeğin ebeveynden beklediği yanıtın yokluğuyla, ihtiyaçlarını gizlemeye yönelik arzu duyduğunu söyler. Yani bebek ihtiyacına karşılık bir yanıt alamadiginda, ihtiyacı olduğu şeyleri gizlemeye çalışır. İnsan bu kadar küçükken ihtiyaçlarını tamamen gizleyemez. Bu durumda ihtiyacı ortaya çıktığında derin bir utançla karşılaşır. ‘Her şeyi kendim halletmeliyim.’ söylemi bir bakımdan…
-
Entelektüel Ketlenme
Klein (1931), ‘Entelektüel Ketlenmenin Gelişimine Katkı’ makalesinde 7 yaşında bir çocuğun analizine değinir. Bu olguyu obsesyonel nevrozla ilişkilendirir. Freud( 1926), ‘Ketlenme, Semptom ve Kaygı’ makalesinde ketlenmeyi özel olarak patolojik bir süreç olarak ele almaz. Ketlenme, benlik organizasyonunda işlevsizleşen bir savunma olarak veya patolojik bir işleyişin sonucu olarak ortaya çıkabilir. Freud, ketlenmeyi entelektüel faaliyet ve çalışmayla…
-
İçeride iyi nesneyle özdeşim eksikliğini yeme eylemi ile doldurmaya çalışmak; Tıkanırcasına Yeme
Besin, hep ilk nesnemizle olan ilk ilişkilenmemizi içinde barındırır. Bir sembol olarak ona işaret eder ve onu hatırlatır. Besin, hem yaşamak için ona ihtiyacımız olması hem de olumlu duygulanımların içererek haz vermesi nedeniyle yaşamımızda çok temel bir yerdedir. Yeme Bozuklukları başlığı altında konuşurken besinin artık ‘besleme’ gibi bir işlevi olmadığını, daha çok ‘iceri alınır, içeri…
-
Aşağılanma; saklanmak ve gizlenmek #2
Steiner, Klein’ın paranoid-sizoid konumundaki paranoyanın her zaman yıkımı ve yok etmeyi amaçlayan bir endişe içermediğini bazen de “kasıtlı olarak aşağılanmaya dair bir korkuyu” içerdigini anlatır. Zincir olarak genellikle teşhir edilme, açığa çıkarılma ve aşağılanmaya dair bir korku olarak deneyimlenir. Aşağılanma korkusu, kişiyi farklı savunma biçimlerine yönlendirebilir. Özellikle teşhir edilmeyle birlikte görüldüğünden, saklanmaya ait savunmalar yaygın…
-
Nezâketin yoksunluk hâli; seni insan yerine koyan herkese minnettar hissetmek
Bazen insanların erken dönem öykülerinde yoksunluk temaları yaygın olabilir. Her insan biraz yoksun olarak hayata başlayıp hayatını sürdürse de bazı insanlar bu yoksunluk döngüsünden bir türlü çıkamayacak kadar etkilenmiştir. Yaşanan yoksunluk fiziksel veya duygusal olarak farklı alanlarda olabilir. Temel sorunsal, kişi için hayati bir öneme sahip olan nesnesinin, ulasilabilmek için müsait olmayışıdır. Kişi de hayatı…
-
Tepkisel yalan söyleme
Tepkisel yalan söyleme ‘ ne yapsam da görünmesem’ in çabasının sonucudur. Kişiler, öteki için önemsiz olabilecek bir çok şeye karşılık yalan söylemişken bulabilirler kendilerini. Lemma bunu ‘kendini koruyan yalanlar’ olarak isimlendirir. Görünmez olmanın başka bir yoludur. İstediği gibi görünememenin veya ötekinin zihnini kontrol edememenin endişesi ile kişi kendini belli yalanlar etrafında sunmaya çalışabilir. Bazen de…