Kategori: Genel
-
İzlenimler: Bion, düşsel yaşam
Bion’u başta sürekli başkalarından dinlemek zorunda kalırız. Zihnimize bir tohum atıp ortalıktan kaybolur. Ama büyüyüp yeşereceğinden o kadar emin olduğumuz bir tohumdur ki dönüp de gidemeyiz. Orada yavaş yavaş köklenir. Ve kendini, potansiyelini, geleceğini hayal ettirir. Bion’un kuramı ve yazısı belli belirsiz bir hissin sizi sürekli beslemeye devam etmesi gibi. Belirsizliğe düştüğünüzde orası için de…
-
Aradaki bağ
Geçmiş deneyimlerimizle aramızdaki bağı oluşturan, ikisini birbirine tutturan temelde iki duygu olur: sevgi ve nefret. Nefret kendini çoğu zaman çiğ haliyle göstermez. Her zaman sevgiyle kaynaşmış haldedir. Nefret ağırlıktaysa saldırı şeklinde ifade bulur. İçe saldırı çok yoğun olduğunda hafıza, düşünme ve hissetme süreçlerine yoğun bir baskı yaratır ve kopma, bunalma, sıkışma gibi deneyimleri tetikler. Geçmiş…
-
Güzellik deneyimi
Meltzer, insan yavrusunun gözlerini ilk açtığında karşılaştığı estetik bir deneyimden bahseder. Bebek kendini dünyanın güzelliğinin büyüsü içinde bulur. Bu, dünyaya yansıttığı idealin tohumudur. Bu büyü dünyanın güzelliği ile ilgili değil, bebeğin bakışıyla ortak bir noktada buluşan güzelliğe aittir. Güzeli nesneye ait bir şey olarak düşünmeye meyilli olsak da güzel aslında bir karşılaşmanın ve buluşmanın etkisidir.…
-
Birincil yalnızlık
Winnicot, en yakın ilişkilerin içinde olsak da içimizde temel bir yalnızlığın olduğunu söyler. Buna ihtiyacımız olduğunu ve ilişki içinde bu yalnızlığın desteklenmesi gerektiğinden bahseder. Bebeğin bakımverenine olan bağımlılığını örnek verir. Bebek bu bağımlılığın farkında bile değildir. Kendi yalnızlığı bakımvereni tarafından desteklenir. Ve ancak öyle ortaya çıkabilir. Yalnız olmak, hiçlikten ve ötekinin varlığının gölgesinden çıkmanın tek…
-
Onarım
Yaşamın içinde mutlaka birbirimize kötülük; yanlış, hata yaptığımız zamanlar olur. Buna karşılık, görünenin aksine, ağırlıklı olarak neden kırıldığımızla değil bunun nasıl telafi edildiği ile daha çok ilgileniriz.Hatayı görmezden gelerek veya abartılı iyiliklerle örtmeye çalışarak bizim ne anlatmak istediğimizi ve kırılganlıklarımızı görmeyen bir diğeri güvenimizi sarsar.İnsan olarak aradığımız şey hatanın gerçekleşmemiş olması değil, sağlıklı onarılabilmesi için…
-
Unutmak ve hatırlamak notlar
Bundan dolayı unutulmayan şeyler kendilerine ait nüveyi korumaya daha meyillidir. Zihinden çıkmayan girici ve müdahaleci düşünceler gibi. Güçlerini ve etkilerini muhafaza ederler. Hatırlamak ise malzemeyi sürekli farklı bir şekle sokmaktır. Her hatırlama işlemi malzemeyi mutlaka değişime uğratır. Hatırlama, ikincil bir işlemleme olduğundan nüveye ulaşması daha çetrefillidir. Zaten nüve kendince çok zor ve çatışmalı duyguları barındırdığı…
-
Dışarıdan içeriye #
Yaşamın çoğu gözler kapalı uykuda geçiyor. Figen, günün son ışıklarının ıslanmış toprağı pişirmesi ve hayatı mümkün kılması eşliğinde kendini eve atmadan son bir kez dışarıya bakıyor. Her sabah ve akşam aynı gözüken ama gün içinde dalga dalga büzülen ve genişleyen dünyanın sabitliğine son kez tanık oluyor. Eve girdiğinde yapay renkli ışıklandırmaların ılıtmadığı bambaşka bir dünya…
-
Yakınlık manzaraları
Bahar çoğunlukla okuldan sonraki aydınlık hafif rüzgarlı havaları anımsatır bana. Okula yakın, yol kenarlarındaki çimenlere yaklaşırsak daha hakiki bir yakınlığı kurabilmek için paylaşılan kırılganlıkları görebiliriz. Okuldaki zorunlu birarada olmanın ötesinde bir şeyler paylaşabilmenin yollarını arar insanlar. Bazen bir iki itekleme, sataşma, laf atma ile. Veya iş ortamındaki çayhaneleri, kafetaryaları göz önüne getirirsek insanların o yakınlığı,…
-
Saklambaç nasıl bir oyundur?
Saklambaç oynarken önce saklananların bulunacağı ile ilgili bir anlaşma yaparız. Değişmez, sabit bir kural koyarız. Bu bizim bilinemez ve bulunamaz olmanın dehşetiyle kalabilmemize yardım eder. Kaçmanın, saklanmanın keyfine varabiliriz bu kurallar içerisinde. Bir yandan o endişe de bizi takip eder. Zaman zaman saklandığımız yerlerden başımızı çıkarıp bakarız gerçekten bizi arayan biri var mı diye. Orada…
-
İyinin sürekliliği
Kendi dışımızdaki iyi bir şeye tutunma ihtiyacımız yaşamın sürekliliğindeki aksamalarla daha da belirginleşiyor. Başlangıçta kendi iyiliğimiz ve kötülüğümüz üzerinden algıladığımız bir yaşamımız varken zaman içerisinde dış olayların etkisiyle algımız değişiyor.Böylelikle kendine kapalı ama bir yandan da kendine yıkıcı olan bir dünyadan çıkmak için teşvik ediliyoruz, birbirimizin öznelliklerine az çok değebildiğimiz bir yaşamın içine giriyoruz. Ve…
-
…
Deprem ile birlikte canlı olmayla ilgili, yaşamda kendimiz ve diğer insanlar için neler istediğimiz, aslında neler düşlediğimizle ilgili meseleler de canlanıyor. Belki de çoğumuz bu kadar basit temeller üzerine kurulu gözüken kısacık hayatımızda seçtiğimiz iktidar tarafından yaşama hakkımızın görülmemesi, ihmal edilmesi ve hatta reddedilmesi ile karşılaştığımızda çok yoğun duygular hissediyoruz. Ve elimizdeki hayatımızla özgürce, kendimizce…
-
Üç Deniz Kabuğu Hikayesi #1
Eylül. İlk kelimeler güneş ışığının, yenmiş yaprakların aralarından toprağa saplanması gibi filizlenmeye başlıyor. Mevsimler kendi isimlerinin altında çok başka tavırları taşıyorlar artık. Eylül filizleri, yaz kuvvetli rüzgarları, bahar donmuş suları, kış da kucaklarda taşınan sıcaklıkları… Bahadır alelacele nefesini tutarak uyandığı yatağından yine bir telaşla kalkıyor. İlk birkaç dakika kalp atışının hızını rüyasındaki dalgalara yorarak sakinliyor.…
-
Neyi yer altına itiyoruz?
Bütünüyle yoğun, yorulmaz, ara vermez bir işlevselliğin sattığı ve teşvik edildiği, belki kişiyi buna mecbur bırakan ve insani duygusal bir etkileşime, ilişkiye yüzeysel, gereksiz, fazlalık, bozucu olarak yaklaşan bir dünyada yoğun ve derin hissederek bağ kurabilme kapasitesi olan fakat buradaki dalgalanmaların kişinin kalkıp iş yapabilmesini bozduğu dinamikler toplum tarafından daha da yer altına itiliyor. Şey…
-
Yaşamın sürekliliğindeki aksamalar ve yeni bir sayfa açmak / çağrışımlar
Bir araba kazasına denk geldim ve tesadüfen blogun başında oturuyorum, ne karalıyorsam bırakıp temiz bir sayfa açtım. Bu her zaman mümkün olmuyor elbette. Hayat her adımda kayıplarıyla bunu göstermekten çekinmiyor. Yaşamın kısalığına karşılık zaman denen bir fenomenin kapsayıcılığı içindeyiz. Her gün içinde yenilik barındırmasına rağmen zamanın izdüşümünü taşıyan belleğimiz sayesinde bir süreklilik inşa ederek aynılıkların…
-
Yıkıcı savunmaların gitmelerine izin vermek
Bollas, tüm savunmaların patolojik de olsa öncelikle hayatta kalmaya yönelen çok zekice oluşturulmuş uyum mekanizmaları olduklarını belirtir. Kişi terapide tüm bu savunmalara mesafe almaya ve onların yıkıcı sonuçlarıyla yüzleşmeye başladığında kendinde bir yabancılaşma sezer. Aslında hissettiği yabancılık kendi gerçekliğidir. Bunun da bir yas süreci olur.….Kendimize ait olmayan; öteki tarafından sevilmek, beğenilmek, kabul edilmek veya onun…
-
Nehrin önünü açmak
İnsan ruhsallığındaki takılmaların yapısına ilişkin temelde iki görüş var. Birincisi erken dönemdeki yoksunluk, ihmal, işgal, istismar durumlarının kişinin daha özüne ilişkin bir şeyi kalıcı olarak değiştirdiği, ikincisi ise kişinin gelişiminin yolunu tıkadığı. İkinci bakışta şöyle güzel bir nokta var, eğer akışı kesen engeli açarsak gelişim büyümeye kaldığı yerden devam edecek. Elbette gecikmiş bir büyümenin kendince…
-
Ötekinin öznelliğine geçebilmek
Gelişime uygun hayal kırıklıklarının yaşanması, bebeğin ötekinin gerçekliğine nasıl girebildiğini tek başına açıklamaz. Ötekinin öznel var oluşuna geçebilmek için empatiye ihtiyaç vardır. Winnicot bunu “object concern” kavramıyla düşünür. Nesneye yönelik özel bir endişe, ilgi. Bir diğeri hakkında endişelenme ve onunla onun için ilgilenme kapasitesi bazı kişilerde engellenmiş olabilir. Gerçekten ötekinin ne hissettiği, ne düşündüğü gibi…
-
Kötülük, sabır, umut
Nesnenin kötülüğünü; ilişkili anıları ve duygulanımları (reddedilme, hayal kırıklığına uğrama, sevilmeme, bakılmama gibi) inkar, sadece nesneyi yok etmez. Aslında temel olarak bir nesne ilişkisini ve benliğin canlı olarak ilişkilenme kapasitesini yok eder. Bu da “cansız, bağlantısız, kopuk olma” deneyimleriyle sonuçlanabilir. Elbette bunun zorluğu buralara bilişsel akıl yürütmelerle değil ancak zorlu duygulanımları açığa çıkaran anılar, izlenimler,…
-
Önbilinç tasarıları
İşlemleme, depolama, bağlantılandırma, yorumlama gibi belleğe ait tüm işlevler “göz önünde olmayan” şeylerden daha çok etkilenir. Çünkü bilincin belleği yoktur. Bellekle olan temasımız, hatırlama yani çağırma yoluyla olur. Bu daha çok önbilinç dediğimiz bir işleyiş ile mümkündür. Bunu şu yüzden ilginç buluyorum. Birincisi dış gerçekliğe en yakın ve birincil temasımız olan algıdan sonraki her süreç…
-
“Bende şöyle bir şey var’
Selim o gün, lacivert gökyüzünü turunculaştıran sokak lambasının altında, evinden çok uzakta Gamze’nin ona söylediği son kelimeleri düşündü. Kelimeler olarak değil, daha çok renk huzmesi olarak. Bir öğleden sonra yaz güneşi turuncularının kıkır kıkır bir büyükannenin göz çizgilerine karışması ve gözünü çok güzel bir elâya döndürmesi gibi. O elâda parlayan ışık huzmesini düşündü. Başını rüzgara…