Tümgüçlülük

Christina Troufa

Tümgüçlülük hakkında düşünürken zihnimize önce olduğundan büyük bir kendilik- nesne imgesi geliyor. Tümgüçlülük, gerçeklik testinin özellikle doyumla bağlantılı işlevinin yeterince gelişememesine bağlı olarak kendilik ve nesne temsilinin bütünüyle birbirine yapışık kalması ve iki imgenin potansiyel büyüklenmeci- ideal parçalarının gerçekçi imgelerin yerini ikame etmesiyle ilgili.

Tümgüçlülüğü ele alırken özellikle doyumla bağlantılı olarak vurguladım. Bebeğin tümgüçlülüğü ihtiyacı olanı ve arzuladığını elde etmesine bağlıdır. Fakat elde edilen nesnenin doyum vermesi veya vermemesi bakıcı işlevleriyle ilgilidir. Yani evet bebek ihtiyacı olan nesneye ulaşır ama karnı/ gözü doymayabilir. Bunda bakımverenin empatik başarısızlıklarıyla birlikte bebeğin kendi doyabilme kapasitesi etkilidir. Bebek doymadığında iştahı kabarır. Zamanla da bulabildiği anda nesneyi elde etmeye çabalar.

İlkel ve olgun sevme biçimleri hakkında düşünen Michael Balint (1951), tümgüçlülüğü egonun zayıf gelişimi ile açıklar. Doyumdan mahrum kalan bebek, ihtiyacı olduğunda nesnesinin orada olacağına olan inancını sabit tutmaya çalışır. Herhangi bir olumsuzluğa, hayal kırıklığına olan toleransı da gelişemedigi için kendi doyumu nesneyi elde etmek ya da nesne olmadığında kendine yönelmek üzerine kurulur. Bebek asla yoksun kalmamaya çalışır. Bunu bebeğin kendisiyle tatmin olmaya çabalamasıyla görürüz.

Göründüğü üzere tümgüçlülükte başta nesneye olan yoğun bir yatırım olsa da nesne ve kendilik ayrışmadığı için asıl yatırım kendiliğe yöneliktir. Bebek kendilik imgesini büyütmek zorunda kalarak doyum illüzyonunu kırmamaya çabalar.

Balint (1951) ilkel sevme biçimlerinin bir parçası olarak düşünülebilecek olan tümgüçlülüğe yoğun bir yatırımla gözüken narsisistik hassasiyet özelliklerini üç görünümde sıralar:

1- kişinin ihtiyaç duyduğu veya arzuladığı nesneyi garanti görmesi. Kişinin bu nesnenin kaybı, yokluğu hakkındaki zayıf yatırımı.

2-nesneye hiçbir karşılığın, ödemenin (şükran göstergesi) gerekmediği ile ilgili derin bir inanç. Bu nesnenin ‘şeyleşmeşi’ olarak da düşünülebilir.

3- nesneye ve doyuma olan aşırı bağımlılık. Aksamalara, kesintilere karşı aşırı duyarlılık.

Balint’in tümgüçlülüğü ele alma biçimi, her zamanki gibi savunmanın ardındaki endişeye odaklanan insancıl bakış açısının güzelliğini öne çıkarıyor. Yani tümgüçlülük ama neye karşı? Balint’in yanıtı mutlak çaresizlik duygulanımı ve onu ortaya çıkaran ilkel yoksunluk deneyimlerine karşı olduğu şeklindedir.

Psikanalitik bir yorumlama her zaman öznel deneyimi mercek altına almalı diye düşünüyorum. Yoksa şeytanlaştırma, melekleştirme gibi herhangi aşırılık bölmenin ölümcül sonuçlarını doğuracak, karşı olduğu şeyin altında ezilmesine neden olacaktır

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: