
Meltzer, insan yavrusunun gözlerini ilk açtığında karşılaştığı estetik bir deneyimden bahseder. Bebek kendini dünyanın güzelliğinin büyüsü içinde bulur. Bu, dünyaya yansıttığı idealin tohumudur.
Bu büyü dünyanın güzelliği ile ilgili değil, bebeğin bakışıyla ortak bir noktada buluşan güzelliğe aittir.
Güzeli nesneye ait bir şey olarak düşünmeye meyilli olsak da güzel aslında bir karşılaşmanın ve buluşmanın etkisidir.
Yani güzelliğin çoğu bakışın kendisindedir. Bizi yaşamda besleyen, büyüten, coşkuyla dolduran da işte budur.
O nedendir ki etrafımızı güzelle çevrelemeye çalışırız. Güzel olduğunu düşündüğümüz şeylere yaklaşmak bizdeki güzeli de uyandırır. Birbirimizde de güzeli görüp onu yeşertmeye çabalarız.
Bir yandan ‘güzel’ çok öznel bir deneyim. Daha çok zarafet, uyumluluk ve mükemmellikle ilişkili. Hayranlığı içerdiği gibi hayranlığın yarattığı uzaklığı barındırmıyor. Daha çok sevgiyi yakınlığı ve cazibeyi içeriyor.
Hoş bakış kavramını bu yüzden çok seviyorum. Bizim kültürümüzde de ne kadar çok vardır aslında değil mi ? Tamamen yaşamın kaynağı.
Bir Cevap Yazın